Çocukların Özgürlüğünden Yoksun Bırakılmasının Son Çare Olması İlkesi
‘ÇOCUK İÇİN ÖZGÜRLÜĞÜNDEN YOKSUN BIRAKILMANIN SON ÇARE OLMASI VE EN KISA SÜREDE UYGULANMASI’ İLKESİ VE İÇ HUKUKUMUZ İLE İLİŞKİSİ
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi 37/b maddesine göre;
b) Hiçbir çocuk yasadışı ya da keyfi biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılmayacaktır. Bir çocuğun tutuklanması, alıkonulması veya hapsi yasa gereği olacak ve ancak en son başvurulacak bir önlem olarak düşünülüp, uygun olabilecek en kısa süre ile sınırlı tutulacaktır.
Bu sözleşme Türkiye tarafından 14 Ekim 1990 tarihinde imzalanmış, 27 Ocak 1995 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasa 90/5’e göre;
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Dolayısıyla sözleşme hükümleri Türkiye’yi bağladığı gibi, tıpkı bir iç hukuk düzenlemesiymiş gibi uygulanacaktır. Yine bu doğrultuda iç hukukta da birtakım düzenlemeler yapıldığından söz konusu ilke iç hukukun bir parçası olmuştur.
Öncelikle “Temel İlkeler” başlıklı Çocuk Koruma Kanunu’nun 4.maddesinin (i) bendinde; çocuğun haklarının korunması amacıyla çocuklar hakkında özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasına en son çare olarak başvurulması ilkesinin gözetileceği hüküm altına alınmıştır. Özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirlerin en son çare olması, (ultima ratio) ceza hukukunda başka hiçbir araç kullanma imkanı kalmamışsa, en son olarak hukuka uygun şekilde başvurulacak yöntemi ifade eder.
Ancak buna rağmen Türk Ceza Kanunu'nun 31.maddesinin 2. fıkrasında 12-15 yaş arasındaki çocukların işledikleri fiilin hukuki anlam ve sonuçlarının algılamaları ve davranışlarını yönlendirme yeteneklerinin bulunması halinde tedbir yerine ceza uygulanması öngörüldüğünden TCK 31/2 hükmü ÇKK 4/i 'ye aykırıdır.
Suça sürüklenen çocuğa hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesi, imkan bulundukça kabul edilmemelidir. Zira çocuk yargılamalarında amaç; suça sürüklenen çocuğun topluma kazandırılması, eğitimi ve ıslahıdır.
Çocuklar gözaltında ya da tutuklu iken suç işleyemez durumda olsalar da, özgürlüğünden yoksun bırakmanın gerçekten suçun tekrarlanma olasılığını düşürdüğü ya da ileride işlenebilecek suçlara ilişkin caydırıcı bir unsur olduğu yönünde pek fazla delil bulunmamaktadır.
Ayrıca esas amacın çocuğun korunması olması, eylemin yaptırımsız kalacağı anlamına gelmemektedir.
Çocuk mahkemeleri yaptıkları çalışmalar sonucunda topluma tekrar kazandırdıkları çocukların kendilerine iyi bir gelecek kurmalarını ve tekrar suç işlemelerinin önlenmesini, bu çocukların suçu bir yaşam biçimi haline getirmelerinin önlenmesini hedefler. Çocuk mahkemelerinin bu hedefi esas aldığı kabul edildiğinde 'çocuğun özgürlüğünden yoksun bırakılmasının son çare olması' ilkesinin uygulanması bir o kadar kolay olacaktır.
Bakıldığında, ÇKK 20. ve 21. maddelerde düzenlenen hükümler bu ilkeyle pek bağdaşmamaktadır.
Adlî kontrol
Madde 20- (1) Suça sürüklenen çocuklar hakkında soruşturma veya kovuşturma evrelerinde adlî kontrol tedbiri olarak Ceza Muhakemesi Kanununun 109 uncu maddesinde sayılanlar ile aşağıdaki tedbirlerden bir ya da birkaçına karar verilebilir:
a) Belirlenen çevre sınırları dışına çıkmamak.
b) Belirlenen bazı yerlere gidememek veya ancak bazı yerlere gidebilmek.
c) Belirlenen kişi ve kuruluşlarla ilişki kurmamak.
(2) Ancak bu tedbirlerden sonuç alınamaması, sonuç alınamayacağının anlaşılması veya tedbirlere uyulmaması durumunda tutuklama kararı verilebilir.
Tutuklama yasağı
Madde 21- (1) Onbeş yaşını doldurmamış çocuklar hakkında üst sınırı beş yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerinden dolayı tutuklama kararı verilemez.
Şöyle ki; adli kontrol tedbirinden sonuç alınamaması durumunda çocuğun tutuklanması, 21.maddenin zıt anlamından anlaşılacağı üzere 15-18 yaş arasındaki çocuklar için tutuklama kararı verilmesi, 15 yaşını doldurmamış çocuklar için ise üst sınırı beş yılı aşan hapis cezasını gerektiren fiillerinden dolayı tutuklama kararı verilebileceği bu ilkeyle bağdaşmamaktadır. Kanaatimce, adli kontrol tedbirinden sonuç alınamaması durumunda tutuklama kararına gidilmemeli, seçenek olarak başka tedbirler düzenlenmeli ve en son çare olarak tutuklama tercih edilmelidir.
Yine ÇKK 16'da da çocuğun gözaltına alınması her ne kadar çocuk lehine bir düzenleme içerse de aslında bu durumun kural değil istisna olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Çocuğun gözaltında tutulması
Madde 16- (1) Gözaltına alınan çocuklar, kolluğun çocuk biriminde tutulur.
(2) Kolluğun çocuk biriminin bulunmadığı yerlerde çocuklar, gözaltına alınan yetişkinlerden ayrı bir yerde tutulur.
Şunu da unutmamak gerekir ki; bazı durumlarda çocuğun yeniden eğitilmesi için özgürlüğü bağlayıcı tedbirler de alınabilmektedir.
Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği'nde çocuklara özgü özel bir hüküm bulunmaktadır.
Çocuklarla ilgili özel hüküm
Madde 19 – Çocuklar bakımından yakalama ve ifade alma yetkileri aşağıdaki şekilde sınırlandırılmıştır:
a) Fiili işlediği zaman oniki yaşını doldurmamış olanlar ile onbeş yaşını doldurmamış sağır ve dilsizler;
1) Suç nedeni ile yakalanamaz ve hiçbir suretle suç tespitinde kullanılamaz.
2) Kimlik ve suç tespiti amacı ile yakalama yapılabilir. Kimlik tespitinden hemen sonra serbest bırakılır. Tespit edilen kimlik ve suç, mahkeme başkanı veya hâkimi tarafından tedbir kararı alınmasına esas olmak üzere derhâl Cumhuriyet başsavcılığına bildirilir.
b) Oniki yaşını doldurmuş, ancak onsekiz yaşını doldurmamış olanlar suç sebebi ile yakalanabilirler.
(…)
Bu hüküm çoğunlukla çocukların üstün yararı çerçevesinde çocuk lehine olarak düzenlenmiştir. Fakat; 12-18 yaş aralığındaki çocukların yakalanabileceği hüküm altına alındığından yine özgürlüğün kısıtlayıcı bir durum söz konusu olacaktır. İfade alınması için yakalama gerekiyorsa ve ifade almak için başka bir yol mümkün değilse suça sürüklenen çocuğun son çare olarak yakalanması hukuka uygun görülebilir. Ancak aksi durumda bu ilkeye aykırılık oluşacaktır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Duruşma Düzeni ve Disiplini bölümünde düzenlenen 203.maddesine göre:
(2) Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın düzenini bozan kişinin, savunma hakkının kullanılmasını engellememek koşuluyla salondan çıkarılmasını emreder.
(3) Kişi dışarı çıkarılması sırasında direnç gösterir veya karışıklıklara neden olursa yakalanır ve hâkim veya mahkeme tarafından, avukatlar hariç, verilecek bir kararla derhâl dört güne kadar disiplin hapsine konulabilir. Ancak çocuklar hakkında disiplin hapsi uygulanmaz.
Görüldüğü üzere yine çocuklar açısından disiplin hapsinin uygulanmayacağı öngörülerek çocukların özgürlüğünün kısıtlanmaması yönünde bir adım atılmıştır.
Öte yandan, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 106.maddesinde özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirlerin çocuk bakımından son çare olması ilkesine paralel bir düzenleme bulunmaktadır:
Adlî para cezasının infazı
Madde 106
(4) Çocuklar hakkında verilen adlî para cezası ile kısa süreli hapis cezasından çevrilen adlî para cezasının ödenmemesi hâlinde, bu cezalar hapse çevrilemez. Bu takdirde onbirinci fıkra hükmü uygulanır.
(11) İnfaz edilen hapsin süresi, adlî para cezasını tamamıyla karşılamamış olursa, geri kalan adlî para cezasının tahsili için ilâm, Cumhuriyet Başsavcılığınca mahallin en büyük mal memuruna verilir. Bu makamlarca 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre kalan adlî para cezası tahsil edilir.
Bu düzenleme ile yaşı büyük sanıklardan farklı olarak suça sürüklenen çocuk adli para cezasını ödemez ise cezası hapse çevrilmeyecektir. Bu hüküm ile çocuğun özgürlüğünün kısıtlanması engellenmiştir. Ancak bu durumun aslında hem soruşturma hem kovuşturma evresinde suça sürüklenen çocuk için alınacak tedbirler ve verilecek kararlar için de gözetilmesi ve bu yönde kurallar koyulması gerekmektedir.
Ek olarak çocukların ceza yargılamasına alternatif bir diğer yol uzlaşmadır. Uzlaşmaya gidilerek çocuğun hapis cezası almasının önüne geçilebilecektir. Bu durum ÇKK'da düzenlenerek CMK 'ya atıf yapılmıştır.
Uzlaşma
Madde 24 (1) Ceza Muhakemesi Kanununun uzlaşmaya ilişkin hükümleri suça sürüklenen çocuklar bakımından da uygulanır.
Yukarıda açıklamalar dikkate alındığında Çocuk Mahkemeleri'nin tüm bu hususları gözetmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır. Ancak uygulamada pek de böyle olmadığı görülmektedir. Bunun yanı sıra mevzuatımızda da eksiklikler ve çelişkiler bulunmaktadır. Bunların düzeltilerek, çocuklar açısından daha etkin ve çocuğun üstün yararını gözeten bir yargılama yapılması yerinde olacaktır. Çünkü sadece teoride çocukları koruyucu hükümler koyulması değil, teorinin uygulamaya düzgün bir şekilde aktarılması önem arz etmektedir. Zira "suça sürüklenen çocuk" kavramının ÇKK kapsamında çocuğun bir suçu işlediği değil, bir suça sürüklendiği kabul edildiğinden bu yaklaşım, çocuğu suç işleyen bir suçlu olarak görmeyip onun suça sürüklendiğini kabul ederek bir anlamda fail çocuğu da suçun mağduru konumunda kabul eder.
Yorumlar
Yorum Gönder