Alt Yüklenicinin Asıl İş Sahibinden Talep Hakkı Var Mıdır?



Asıl iş sahibinin alt yükleniciye karşı herhangi bir ücret ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Alt yüklenici ücret alacağının ancak kendisiyle sözleşme yaptığı ilk yükleniciye karşı ileri sürebilir. Alt yüklenicinin ücreti çok düşük tutulmuş olsa veya ilk yüklenici ödeme gücü olmadığı için hiçbir ödemede bulunmasa dahi hüküm bu şekildedir.[1]


Yargıtay 15. HD. T. 24.11.2004 E. 2004/6653 K. 2004/6019 sayılı kararda;

“Dava eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Akdi ilişki davacı taşeron ile davalı yüklenici Halil arasında 12.07.2001 tarihinde kurulmuştur. Davacı ile davalı Necdet arasında herhangi bir akdi ilişki mevcut olmadığı gibi davacı böyle bir ilişkiyi de kanıtlamış değildir. Davacı ile davalı Halil arasındaki sözleşme, diğer davalı iş sahibi Necdet’i bağlamaz. Bu itibarla davalı Necdet hakkındaki davanın husumetten reddi gerekirken, onun da aleyhine hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” denilerek, taşeron ve asıl iş sahibi arasında bir sözleşme ilişkisi bulunmadığını ve bu nedenle taşeronun iş sahibinden alacak talebinde bulunmasının mümkün olmadığını belirtmektedir.


Yine benzer yönde Yargıtay 15. HD. T. 5.2.1990 E. 1990/355 K. 1990/364 sayılı kararda;

“…davalılar arasında kat karşılığı inşaat yapımına ilişkin sözleşmeyle davalı müteahhidin yüklendiği inşaatın kalıp işlerini taşeron sıfatı ile yapan davacı ile diğer davalı arsa sahibi arasında akdi bir ilişki bulunmamaktadır. Sözleşmenin niteliği itibariyle, inşaatın bedeli arsa sahibi tarafından müteahhide arsa payı olarak ödeneceğinden, taşeronca yapılan iş, arsa sahibi yönünden haksız zenginleşme olarak kabul edilemez.” denilerek alt yüklenicinin, asıl iş sahibinden sözleşmeden doğan bir talepte bulunamayacağı gibi, sebepsiz zenginleşmeden doğan bir talepte de bulunamayacağını belirtilmiştir. Bu sebeple taşeron ile asıl iş sahibi arasında herhangi bir sözleşme ilişkisi bulunmadığından “sözleşmeye dayalı bir talebin” ileri sürülmesi; asıl iş sahibi, kendisi için yapılan imalatın bedelini asıl müteahhide ödemiş bulunduğundan sebepsiz zenginleşmesi söz konusu olmayacak ve bu tür bir talep de gündeme gelemeyecektir.


Yargıtay 15. HD., E. 2014/4976 K. 2015/3056 T. 3.6.2015 sayılı kararda ise bu husus şu şekilde ifade edilmiştir:

“Sözleşmelerin nispiliği kuralı gereği sözleşme, kural olarak o sözleşmede taraf olanları bağlar. Bu nedenle, sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklarda davanın tarafları aynı zamanda sözleşmenin taraflarıdır. Yargıtay içtihatları ve öğretide bu durum taraf sıfatı olarak adlandırılmaktadır. Taraf sıfatı, bir başka deyişle husumet ehliyeti, dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini, davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı, aktif husumeti, davalı sıfatı ise pasif husumeti karşılayacak şekilde değerlendirilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise, davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukuki koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının bu anlamda önemli özelliği ise, def'i değil itiraz niteliğinde olması nedeniyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebilmesi ve taraflar ileri sürmemiş olsalar bile mahkemece re'sen nazara alınmasıdır. Somut olayda davacı taşeron ile davalı yüklenici şirket arasında 01.09.2006 tarihli sözleşme düzenlenmiştir. Davalı E.. Ü.. bu sözleşmenin tarafı olmadığı gibi, yüklenicinin fiilini de taahhüt etmemiştir. Bu halde, davacı taşeronun akdi muhatabı davalı yüklenici şirket olup, davalı E.. Ü..'in akdi ilişkisinin bulunmadığı davacı taşerona karşı bir sorumluluğunun bulunduğundan söz edilemez. Hal böyle olunca, davacı taşeronun davalı E.. Ü..'e yönelen davasının pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasının incelenerek bu davalı yönünden de davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.”


Yargıtay 15. HD., E. 2014/6989 K. 2015/3309 T. 11.6.2015 sayılı kararda;

“Taraflar arasındaki çekişme Bilgi Sitesi D Blok Yönetimi ile davacı arasında yapılan eser sözleşmesi gereği davalının bağımsız bölümüne düşen bedele dair alacağın ve davalıya ait bağımsız bölümün iç cephe sıva, alçı, saten alçı, boya, kartonpiyer, seramik ve parke malzemeleri ve işçilik bedelinden kaynaklanmaktadır. …Öte yandan 5.782,00 TL'lik faturanın binanın dış cephe montalama işlerine ait olduğu anlaşılmaktadır. Dış cephe mantolama işine ilişkin yazılı sözleşme davacı ile bina yönetimi arasında yapılmış olup davalı sözleşmenin tarafı değildir. Davalı akdî ilişkiyi kabul etmediğine ve davacının da bu işle ilgili akdî ilişkiye ispat edememesine göre bu faturaya yönelik istem yönünden davanın pasif husumet yokluğundan reddi gerekir.” denilmektedir.

Sonuç olarak; taşeron taleplerini sadece kendi iş sahibi olan asıl yükleniciye yöneltebilecektir. Sözleşmelerin nispiliği kuralı gereği sözleşme, kural olarak o sözleşmede taraf olanları bağlar. Asıl iş sahibi ile alt yüklenici arasında kural olarak bir sözleşme ilişkisi bulunmaması sebebiyle alt yüklenicinin asıl iş sahibine karşı bir talep yöneltmesi mümkün olmayacaktır.




[1] Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Cevdet Yavuz / Faruk Acar / Burak Özen, 2019

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fenomenolojik Hukuk Anlayışı

Covid-19 Salgını Sebebiyle Hazırlanan 7226 Sayılı Kanun Kapsamında İş Yeri Kira Bedellerinin Ödenip Ödenmemesi

Medyanın Suça Etkisi